1 Kasım 2014 Cumartesi

Bekleyen kadın

 Sen şimdi gidiyorsun ya tereddüt bile etmeden, bende sana gitme demeye tenezzül etmeyeceğim.  Git öyle bi git ki içimde kalan son kırıntılarıda toza dumana kat öyle git. Gitme desemde farketmez senin için biliyorum, sen hep kafasına koyduğunu yapan oldun bense sevgisi uğrana gururunu ayaklar altına alan o acınası kadın.  Bir kez olsun sözlerime kulak vermedin, hep yoksaydın. Vardım ama varken yok olandım ben. Senin için hiç bir anlam ifade etmeyendim ben. Varlığımda yokluğumda farketmedi senin için.   


  Yanyanaydık belki ama en çok seni özledim, en çok sana üşüdüm  , en çok seni bekledim ben. O hiç erişemediğim ruhuna dokunmayı düşledim hep. Dokunamadım.. Çünkü ruhunda , aklında  geride bıraktıklarında  ah pardon geride bırakamadıklarındaydı. Öyle doldurmuşlar ki seni benim için küçüçük bir yer  yoktu içinde, oysa ben taşmaya dahi razıydım. 
Bende bıraktığın kışlara fırtınalara aldırış etmeden git ve başka aşkların körelticisi ol. Başka umutların yıkıcısı ol. Ya da kalbini nerede unuttuysan oraya git. İstersen hiç gelme bana hiç sevme beni.. Beklerim ben. Her zaman yaptığım bu değil miydi? Artık alıştım beni sevmeyişlerine, umutsuzca bekleyişlerime. Yanımdayken bile bekledim, uzağımdaykende beklerim hiç fark etmez. Sana dokunamayacağımı, senin tarafından hiç sevilmeyeceğimi biliyorum evet bir an olsun hatırına gelmeyeceğimide biliyorum, kafanı çevirip geçmişe bir kez olsun bakmayacağınıda biliyorum, hepsini biliyorum. En çokta bunları bilmek acıtıyor canımı. Keşke hiç bilmeseydim diyorum bazen ama ben seni sensiz yaşama pahasınada olsa sevdim işte ne yapayım.  Artık tüm sitemlerimi bir sandığa doldurup kaldıracağım, sen duyma diye kilit vuracağım çığlıklarıma.
 Git hadi, beni merak etme demeyeceğim biliyorum merak etmezsin sen. Git sadece..

22 Ekim 2014 Çarşamba

Kafamın içindeki savaş

  Kendimle çok fazla çelişiyorum, bazen yapmamam gereken şeyleri istemeyerekte olsa yapıyorum.
 Kendi kendime ettiğim kavgaların haddi hesabı yok. Sürekli mantıklı davranmam gerektiğini sayıklayıp duruyorum ama bunu her zaman beceremiyorum, olmuyor.. Nedendir bilmem ama iç dünyamın sıkıcı hallerini dışa yansıtmamak için sanırım bu çekişmeler. Dipsiz bi kuyunun içersinde kimsenin duymadığı feryatlarım var benim ve de başkalarıyla paylaşma gibi düşüncelerimin olmadığı kesin. Kime neyden bahsedicem ki? Herkes kendi keyfi sefasını düşünürken oturup benim asık suratıma bakarak bi ton iç sıkıcı muhabbeti mi dinleyecek yani. Ben insanlar tarafından güleç yanımla yanlarında olması gereken biri olarak görülüyorum sanırım. Kimsenin en ufak bişeye tahammülü yok malesef. Tam bir şey anlatacakken laf boğazıma diziliyor resmen, daha konu kapanmadan kendimi onların sorununu dinlerken buluyorum. 

 Büyüdükçe insanlarla arama duvarlar ördüm. ilişkilerim bu duvarların öte yanından ibaret. Ne o duvarları yıkmaya ne de duvarın öte yanına geçme gibi bi niyetim var. Böyle ben çok daha mutluyum.
 İnsanlara karşı güven sorunum büyüdüğümü hissettiğim andan itibaren yakama yapıştı. Kurtulmak istediğimde pek söylenemez. Güvenilmez olduklarını her geçen gün tasdikleyen bir ton davranışlarla karşılaşıyorum. E hal böyleyken her şey yolundaymış gibi takındığım tavırlarım boy gösteriyor. 
 Kim benim gibi yaptığı her  işin arkasından kendisini eleştiri yağmuruna tutar ki. Kendime üvey evlat muamelesi yaptığım bi gerçek. Her şey kendimle de sınırlı kalmıyor. Herkes ve yaptıkları her şey bana bir yığın saçmalıkmış gibi görünüyor. Milletin suratına gülümseyip içimden saydırmalarım bazen eğlenceli olabiliyor ama her zaman için öyle olduğunu söyleyemeyeceğim. Hiç sevmediğim biriyle karşılaştığımda bana sorulan naber canımm sorusuna  güler bir yüzle iyidir bebeğim derken aynı anda içimden kızım ne pislik bi insansın sen ya niye bebeğim diyorsun ki şimdi şuna diye bi iç savaşın içine giriveriyorum.  Üstüne geçirdiği saçma sapan kıyafetin üstüne yakışıp yakışmadığını soran bir insana her zaman çok yakıştığını, adeta onun için tasarlandığını , o kıyafetle özünü bulduğunu söylerim ama asıl ima ettiklerimi bir ben bilirim. Kafamda kopan fırtınlara direnen asil bi kız taşıyorum sanırım içimde. 


 Bazen olmamam gereken yerde birlikte  olmamam gereken insanların içinde buluveriyorum kendimi. Olmaması gereken şeyleri oldurtma çabalarının içine girişmelerime de diyecek lafım yok zaten. Saniyeler içinde karar değiştirmekte üstüme hiç yoktur. Bazen dakikası dakikasını tutmayan biri olduğumu düşünüyorum , bu tavrım pek hoşuma gitmese de bazen bu tarz şeylere ihtiyacım olmadığını söyleyemem.   Ah bir anlayabilsem kendimi. Öyle bir bulmacayım ki beni çözebilene aşk olsun. Cidden beni çözebilecek birine hemencik aşık olabilirim.
 

20 Ekim 2014 Pazartesi

Adamın birine

  Sana bu yazıyı gecenin bir vakti uyku tutmazken yazıyorum .  Şu an neredesin, kiminlesin, ne yapıyorsun hiç bir fikrim yok,  benim varlığımdan dahi bir habersin. Nereden bileceksin gecenin bir vakti uyuyamayıp sana şiir kokan cümleler karaladığımı. Bilmeni istediğim o kadar çok şey var ki.Hiç karşılaşmamış olmamıza rağmen son zamanlarda seni çok özlüyorum. Bilmediğim kokun uzaklardan burnuma tütüyor, bana huzur veren o koku.
 Şu sıralar öyle çok uğruyor ki odama
uyutmuyor beni. Hiç gitmemesini istiyorum ama bir anda kayboluyor sonra tekrar gelip yokluyor yüreğimi.  Alıştım gel gitlerine. ilk zamanlar ki şaşkınlığım yok artık, tek bildiğim ona duydugum o eşsiz özlem. Kafamı yastığın sıcak tarafına gömüp gözlerimi kapatıyorum ve o hiç bilmediğim yüzün düşüveriyor gözlerimin önüne. Tam olarak seçemediğim hüzün kokan gülüşlerin kaplıyıveriyor gözbebeklerimi. Sana sarılmaya öyle ihtiyacım var ki. Seni her özleyişimde adını koyamadığım birsancı gelip oturuveriyor mideme. Sanki benden en koyu intikamlarını alırmışcasına acıtıyor canımı acıtıyor acıtıyor.. Sonra tarifsiz bir duygu bırakıyor ve gidiyor. Her gidişinde bir parçamıda alıp götürüyor beraberinde. Verdiği acıyı bile özlüyorum, ondan gelen her şey beni sana adım adım yaklaştıran bir kanca. Canımı acıtsada beni bir gün sana kavuşturacak bu kancanın verdiği acıya dahi aşığım.

 Sana kocaman kocaman öpüşler saklıyorum, söylenmemiş sözler biriktiriyorum içimde. Bir araya geleceğimz o güne uyuyup uyunmalıyım.  Ben uykuya dalana kadar gitme emi. Kal yanı başımda.. Öyle üşütüyor ki yokluğun, sarındığım battaniyeler ısıtamıyor beni. 

27 Eylül 2014 Cumartesi

İnsan desem, değil.

 Bazı insanlar böcee.... Ne insanı ya? Böylelerine insan demeye utanırım ben, insanlıktan nasibini alamamış ilkel  yaratıklar. Olur olmadık yerlerde ortaya çıkar sürüngen gibi yapışırlar. Sivilce desek daha uygun olur çünkü çıkmasını istemezsin çıkar, patlatırsın dahada alevlenir. Zararlıdır, pisliktir, iğrenirsin ama ne çare  işte böylelerine bi ton laf et kafalarını tokmakla patlat yine çıkar yine çıkar   yani yapacak bir şey yok. Siktiri çak tekmeyi koy döner dolaşır  hop yine en baştan.. 

  Karaktersiz şerefi eksiklerden korktuğum kadar hiç bi şeyden korkmam, bu kadar netim yani. Her boku beklerim böylelerinden. Onun bunun çocukluğunu en iyi böyleleri bilir, zeytin yağı gibi üste çıkmayıda. Yapmadıkları şey yoktur ama sorsan saf ve temizlerdir hiç aldatmayan hep aldatılan tarafadırlar, zerre fesatlık yoktur içlerinde. Hasiktiiiiiiiiiir !!! Ne bok olduklarını bilmesek nasılda yutturacaklar.. Allah onlara karakter, şeref, insanlık yerine boyum kadar çene vermiş.  Kudurmuş köpek gibi insana saldırırlar birde. Onun bunun açığını aramalar milletin hayatlarına dil uzatmalar, olmayan şeyleri bile bire bin katıp anlatmalar. Ulan sen kimsin? Şerefin kadar konuş dediğimde utanıp susman lazım. Siktir olup gitmesi için, beyniyle etkileşime geçmeden kendisi gibi sorunlu ağzından çıkardığı garip seslerini kesmesi için  elinden ne gelirse yaparsın demediğini bırakmazsın anasından girer sülalesinden çıkarsın susturamazsın arkadaşım susmazzzzz. Alacaksın tuvalet terliğini eline  gelişine gidişine yapıştırcaksın ağzına ağzına hatta o terliği alıp ağzına sokacaksın ki işe yarasın. 


 Şöyle karşıma alıp 'Kendi kişilik problemlerini bu yolla mı çözceksin yani sen? Tüm eksikliklerini millete saldırarak tamamlayabileceğini mi sanıyorsun. Bunun yerine insan olmayı denesen? Hiç değilse bir adım atsan. Şaka yapıyorum ya senden insan olursa eşeklerdende milletvekili olur. Senin insan olma gibi bi şansın yok yani dene mene dedim diye heveslenmeyesin hemen. Senden bir bok olmaz.' demediğim laf değildir. Ama yok fayda etmiyor ne yazık ki. Beyni tarafından bile terkedilmiş bu mahlukatlarla başa çıkmak deveyi hendekten hoplatmaktan daha zor ne yazık kı.

  Hayır çokta umrumda deil ama böylelerini elime alıp şöyle bir gelmişine geçmişine geçirdikten sonra  kafasını duvarlara sürtesim var  hatta biraz beyin almalı kafasını yardıktan sonra içine tokmaklaya tokmaklaya yerleştirmeli. Çok güzel olur yemin ederim. Sevinsin sonra gerizekalı benimde artık bir beynim var diye havasını atsın. Boş kafayı sürtersem patlar, patlamasın kurtulamasın hemen öyle acı çeksin. Böyle ne olduğu belirsiz o nokta çeler için hala olumlu şeyler düşünebiliyorum. Çok iyi bir kızım harbiden, bunu böyleleri aracılığıylada olsa fark edebilio olmam  güzel bir şey.  

26 Eylül 2014 Cuma

Uçun kuşlar

















Uçun kuşlar uçun

Kaldırın kanatlarınızı çırpıştırın olabildiğince
İsteyipte gidemediğim yerlere gidin
Gönlünüzce yaşayın
İstediğiniz gibi bağırın çağırın
Özgürlük şarkıları söyleyin gökyüzünde,
Söyleyemediklerimi haykırın

Değmek isteyipte değemediğim bulutlara dokunun
Hayalini kurduğum  gibi konuverin üstüne
Benim yerime pisleyin alçakların suratına
Sonrada uçup gidin o şen cıvıltılarınızla

Gerçekleştiremediğim ne kadar hayalim varsa gerçekleştirin
Zaman geçiyor
Ben yakalayamıyorum 
Ama siz uçun...

Kitaptaki insanlar

    Boğulacağımı hissettiğimde çıkarıveriyorum hemen çiçekli fincanımı doldurup alıveriyorum kahvemi elime, açıyorum kitabımın sayfalarını sonrada huzurla çeviriyorum sayfalarını. Benim için mutluluk işte bu. Sayfaların çıkardığı sesler çevremdeki bir yığın insanın yersiz seslerinden  çok daha cezbedici. 
 Yanıbaşımdaki  ayşenin aliyle , fatmanın mehmetle ne yaptığı hiç mi hiç alakadar etmıyor beni, biliyorum ki her biri saçmalıktan ibaret. Yalandan yaşadıkları aşklarıda cabası. Sorsan çok severler birbirlerini. Birbirleri için ölürler , evlilik hayalleri kurup çocuklarının isimlerini önceden koyuverirler. Aşklarını da sergilemeye öyle meraklıdırlar ki  orta yerde yaşarlar tüm mahremiyetlerini. Çok sevdikleri için de öpüşüp koklaştıktan sonra birdenbire bitiverir aşkları.

 '' O ona ne demiş bu buna ne demiş , bu neden böyle olmuş, ferdi niye ona bakmamış, sevda özkanın kucağına neden oturmuşşşş, o bunu giyse güzel olurmuş, ay şunun makyajına baaak !!!!!'' Bana ne arkadaşım neden anlatıyorsun ki bana bunları. Beni neden ilgilendirsin kimin ne yaptığı. Saçmasapan bi ton gereksiz insanın yaptığı gereksizce davranışların benim için ne gibi bi önemi olabilir ki? 

  Kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok seviyorum çünkü  her biri daha içten, daha gerçek  gördüklerimden. Gözlerinin içine baka baka yalan söyleyip birde inanılmayı bekleyen yalan makinelerinden çok farklıdırlar. 
Sevgi, sadakat gibi bir çok şeyi  kitap sayfalarından öğrendiğimi söyleyebilirim. Hatta kitap karakterleriyle aşk yaşadığım dahi doğrudur. Bazen çok kıskanıyorum sevilen tarafı.  ''Gerçek hayatta da böyle insanlar var mıdır? Benide böyle seven biri olabilir mi? '' gibi soruları kendime sormadan edemiyorum. Sanırım ben bu dünyada bir kitap karakteri olarak varolmalıymışım. 

  Hayatımda kimseleri onları benimsediğim kadar benimsemiyorum. Yanıbaşımda gerçekleşen bir takım olayların hiç bi önemi olmazken   kitaplardaki karakterlerimin başına gelen herhangi şey benim başıma gelmişcesine üzülüyorum, bende öyle bi etki yaratıyor ki  elimde kitap oturup saatlerce düşünüyorum.

 Kitap okumanın verdiği haz bambaşka, olayların içinde yok olup gitmeyen biri anlayamaz ne demek istediğimi. Her kitaptan kendime  benzer birini bulup çıkarıveriyorum. Ben daha çok onlarla hayat buluyor,   parçalarımı onlar sayesinde bir araya toplayabiliyorum. Sonra diyorum ki oh be yalnız değilmişim.

25 Eylül 2014 Perşembe

Alınmadın değil mi?

 Kafamın en derinine kazıdıklarımdan bir taneside hayatın hiçte bizim beklediğimiz gibi adil olmayışı. Ne hayat ne insanlar hiç biri adil değil, hiçbirinden hiçbir şey beklemeden yaşamayı hayatının bi parçası haline getirmek zorundasın. Aksini iddaa ediyorsan eğer seni ne bekliyor söyleyeyim mi? Koca bir hayal kırıklığı.. 

Sonrasında üzüntüler geceler boyu ağlamalar. Emin ol ki seni kimse anlayamacak yeri gelecek sen bile kendini anlayamayacaksın.

Kendine kızacaksın, gerçeklere sırtını dönüp hayal dünyandan payına düşecek küçücük bir sevgiye, küçücük bir adiliyete olan açlığına teslim oluşun için.  Sen bile kendine fazla gelirken bir başkasının seni gerçekten kabullenip sana kırılgan bir eşyaymışcasına özen gösterebileceğini hayal edebiliyor musun? Edemezsin. Çünkü öyle bir hayat yok.  Sen en masum duygularınla bir köşede oyalanırken hiç beklemediğin yerden gözlerindeki okyanusu kıyısına vurduracak şeylerle karşılaşırsın. Hemde buna neden olan en sevdiklerindir. En zoruda bu değilmidir? En sevdiklerin tarafından istemediğin bi durumda öylece buluvermek kendini. 

 Sen yinede kırılmasınlar diye hiç bir şey söylememeyi seçersin, içine atarsın dilinin ucuna kadar gelen sitemkar cümleciklerini. Önlerine taşlar döşeyip kalbinin derinliklerine delikler açarak gömülmesine izin verirsin. Yutkunursun ağlamamak için kendinle savaşırsın ama sen mücadele ettikçe üstüne yenileri eklenir ve daha fazla dayanamayıp bir anda kendini hıçkırıklar içinde buluverirsin. Öylece herkesin içinde ağlayan bir sen. Ne kadar küçük düşürücü bir şey değil mi? Çaktırmamaya çalışıp elinin tersiyle gözlerinden süzülen yaşlarını silerken gülmeye çalışırsın bi de. Üstündeki o ezilmişlik duygusunu sindirmeye çalışmak bunun içinde kendine, ağlayışına  hakim olamıyorken gülmek için uğraşlar vermek. Sonra bi anda iyilik meleği kesilirler ve sana seni sevdikleri için küçük sakacıklar yaptıklarını söylerler. Evet küçücük şakacıklar. Senin orada nefesin kesilinceye dek ağlamana sebep olan küçük şakacıklar. Kafanda fırtınalar estiren küçük şakacıklar. Ve sonra 'Alınmadın değil mi?' sorusu boy gösterir. Yok canım neden alınayım? Benim duygularım yok insan değilim ben amına koyayım diyemeden, yüzlerine bile bakmadan bulunduğun yerden uzaklaşmaya çalışırsın ve bu dünyanın en kötü hislerinin babasıdır çoğu zaman.


 Peki ne için tüm bunlar? Onuda söyleyeyim mi? Koca bir hiç.

21 Eylül 2014 Pazar

Hiçlik

 Bazen şu dünyada hiç varolmamayı diliyorum. Varlığıma küfürler savurarak açıyorum perdelerimi yeni güne. Buğulu pencereme dokundurduğum parmaklarımla zikzaklar çiziyor sonrada dikiveriyorum gözlerimi en uzağa. Rüzgarın unuttuğu bir kum tanesi gibi ortada öylece kalakalmışlık duygusu sarıveriyor etrafımı. Birden beni boşluklarımdan  çekip çıkaracak bir beklediğim varmış gibi bir his konuveriyor hiçliğime. Bir süre kıpırdamadan olduğum yerde dikiliyorum sonra zorlukla odanın dışına doğru adımlar atmaya başlıyorum yapabildiğimce. Elimde olsa akşama kadar penceremden seyredalardım ama, şu amalar işte. Herşeye birer bahane olmaktan başka ne işe yarıyorlar ki? Yapmak istediklerime engel olmak dışında yaptıkları ne? Hiç bir şey.. Sadece koca bir hiç.
  
 Oksijen dahi dolmuyor ciğerlerime.. Her biri benden kaçıyormuş gibi, bana bir soluğu çok görüyorlarmış gibi, artık ölmemi istiyorlarmış gibi..

 Neden diyorum, neden varım ben. Ne işim var burada? Bu saçmalıklar arasında oluşuma anlam veremiyorum. Ne yaptımda böyle bir dünyaya atılma gereği duyuldu. Bunca acımasızlığın bir parçası olacak ne yaptım ben?  


 Hiçliğin tamda ortasında buldun mu kendini aniden? Hiç bir sebep yokken her şey anlamını yitirdi mi bir anda? Neden sorularını sıraladın mı ardı ardına öylece?
 Maskeler neden düşüverir ki bi anda. Neden anlamsızlaşır her şey. Hep mi öyledir yoksa  zaman zaman bize mi öle görünürler? Değişiklik onlara da mı iyi geliyor yani?

  Ağlamak istiyorum.. Gözlerimin içinde koca bir okyanus var ve ben artık tartamıyorum ağırlığını, taşıyamıyorum.. En umulmadık anlarda kıyıya vuruyor dalgalarını.. Öylesine sert vuruyor ki bir anda hıçkırıklar içinde buluveriyorum kendimi. Ağlamalıyım hemde çok. Öyle bir ağlamalıyım ki boğulmalıyım gözlerimin denizinde. Nedensizce, sorgulamadan olabildiğince ağlamak, ne de hoş geliyor benliğime.

18 Eylül 2014 Perşembe

Üşüyorum




  Hava insanın tüylerini ürpertecek kadar soğuk.
Denizin kıyılarına hırçınca vurduğu o akşam vakitlerinden birinde oturduğum iskemleden bir yabancı gözüyle tir tir titreyerek etrafıma bakınıyorum bir şeyleri anlamaya çalışırcasına. 
Etrafımda garip bir telaş, sürekli değişen  kalabalıklar. Anlamsız görünüyor gözlerime her biri.
Rüzgarın uğultusu alıyor aklımı götürüyor en uzaklara, hoyratca bastırıyor içimden yükselen sesleri. 

 Hemen  bitişiğimde yaşlanmış, yaşamak için kanat çırpan, çırptıkca yapraklarını döken,   ölüme soyunmuş bir ağacın  hışırtılarını duyuyorum. Uzun uzun inceliyorum koca ihtiyarı, bedenindeki kırışıklıklara takılıyor gözlerim.. O kırışıklıkları kolay kolay kazanmadığı o kadar bariz ki, kim bilir ne mücadeleler verdi, bilmediğimiz kaç soğuk gecede rüzgara kafa tuttu, hiç duymadığımız kaç çığlık attı da eksildi bu kadar?.  Aslında o kadar çok benziyoruz ki birbirimize.. Bu benzerlik bana hüznün rengini hatırlatıyor.. Ölümü hatırlatıyor..

 Güneşin en kırmızı haliyle köşeye çekilip gitmeye hazırlandığı gökyüzünde birbirlerini kovalayan dağınık bulutların süzülüşlerini izliyorum. Her biri yurtlarından sürülen çocuklar kadar mahzun görünüyor ve bir o kadarda özgür.. Çünkü hiç bir yere ait  değil onlar. Kat etmek zorunda oldukları milyonlarca mesafeler var, her gün farklı  bir   güne süzülüyor bambaşka hayatların esrarengiz bulutcukları oluyorlar. Onlara benim gibi imrenen kaç farklı beden daha vardır ki?


  Gözlerimi hiç ayırmadan onları izliyor ve şekillendirmeye çalışıyorum, biliyorum ki bana anlatmak istedikleri bir şeyler var, biliyorum ki benim için buradalar. Gülümseyerek karşıladığım gökyüzünün beyaz pamukları bana yaptıkları dert ortaklığından sonra şekil değiştirerek yollarına devam ediyorlar içimde yine karşılaşacağımız hissini bırakarak. 
Onları , hislerime tercüman oluşlarını seviyorum..

 Ve kükreyen deniz.  Bir derdi var onunda benim gibi belli. Kendisini bir o yana bir bu yana savuruyor kurtulmak istercesine. Dalgalar kıyıya her vuruşunda biraz daha  arınıyor yüklerinden ve damlacıklar uçuşuyor denizin üzerinde mutluluk şarkıları söylercesine. Üşümüş ellerimin yardımıyla   sarmaladığım  bedenimle bir bütün olup, titrek dudaklarımın tiz sesiyle  eşlik ediyorum bende onlara. Derdimi anlatıyorum ne var ne yok döküveriyorum içimde tüm  kalmışlıklarıyla. Öyle güzel konuşuyorlar ki benimle bir derdime bin derman ancak bu kadar iyi olunabilirdi diyorum tüm minnettarlığımla. İçimdeki hoyrat dalgalardan kurtulan damlacıklarım süzülüveriyor yanağımdan, öyle bir süzülüyor ki tüm kırılmışlıklarımı yalnızlıklarımı anlatamadıklarımı alıp götürüyor beraberinde.


 İçimi bir titreme alıyor ve ben üşüdükçe üşüyorum. Bu kez sessizliğe teslim olmaksızın kalabalığa karışıp uçuşuveriyor kelebeklerim. Dalgaların sesinde onların kanat çırpınışlarını duyabiliyorum. Ve sonra  Mağrur bakışlarımı yere indirip buluşturuveriyorum yaşlı kirpiklerimi. Artık geriye deniz bulutlar ve sonsuz mutluluk kalıyor..

16 Eylül 2014 Salı

Deli cümlelerim

 İçimde ne çok kelimem var  biriken bir bilsen, ucu bucağı olmayan söylenmemiş sözlerim..  
Cümlelerimde doğmayı bekleyen, sancılar içerisindeki dağınık bir türlü toplayamadığım harflerim.
Dudak kıvrımlarımdan dökülmeye o kadar istekliler ki birbirleriyle yarışıyorlar ilk olmak için. Neden, nasıl olduğu umurlarında değil tek dertleri özgürlüklerine kavuşmak, süzülmek bir kuş misali ama bilmiyorlar rüzgar tarafından ne tarafa savrulacaklarını ve canlarının ne denli yanacağını .. 

 En kuytu susuşlarımda saklıyorum onları, en sert kayaları döşüyorum önlerine çıkamasınlar diye. Biliyorum çıka geldiklerinde  heba olacaklar, kıymetsizleşecek  en değerlilerim.. Her ne kadar yarama tuz basıyor olsada susuşlarım, içimde çoğalan yaralarıma inat kenetleyeceğim dudaklarımı.

 Bazen diyorum ki süzülsün dudaklarımdan, tenime değe değe bana bulansın sonra yakasına yapışsın şişko hayatın. Bir bir hesabını sorsun yitirdiklerinin, acımasızca vursun kendisini yüzünün tam ortasına tüm çıplaklığıyla korkmadan..  

Hadi ona gidenlerin senden ne çok şey alıp gittiğini söyle, nasıl ortada bir başına kalakaldığını, canının çekilmez acısını söyle. İçime attığım, saklı tuttuğum her ne varsa kus birbir. Ama ben bilmiyorum nereden başlayıp nerede sonlandıracağımı deli cümlelerimi, öyle doluyum ki birbirlerine dolanır kalakalırlar ortada. 

Hem sabrın sonu selamet değil midir? Selamettir ya.. Öyle diyorum ben. 

 Ve işte bu yüzden ben şimdilik razıyım susuşlarımda boğulmaya.. İçime akıttığım her bir harf zerreceği benimle büyüyecek, bir gün sığamayacak ve  taşacak bir yerler arayacak kendine. İşte o zaman tüm kırılganlığını kaybetmiş olan cümleciklerim erecek muradına..

Ölmek için daha erken

 Bugün liseden bi  arkadaşımın evine sürpriz ziyarette bulundum. Kapının ağzında sarıldık öpüştük  falan baya özlemişim. Kapının önünde 2 saat botlarımı çıkarmakla uğraştım, ayakkabı giymek ve çıkaramamak gibi bir özelliğim vardırda. Herneyse işte girdik içeri başladık konuşmaya ama ne konuşma.. O kadar çok malzeme biriktirmişiz ki dedikodunun dibine vurduk adeta. Tabi ben ara ara sızlanıyorum karnım aç diye. Garibimin ömrü bana yemek hazırlamakla geçmişti zaten. Buzdolabında ne var ne yok ben yiyodum 4 kişilik aile nüfusları benim orda olmamla 10 kişiyi buluyordu. Neyse işte benim sevgili arkadaşım hala doymak bilmez bi hayvan olduğumu yüzüme vurarak mutfağın yolunu tuttu ve bana bi şeyler hazırladı. Aldım iştahla kaşığımı elime tam yemeğe girişecektim ki bi baktım kendisi bir şey yemeden öylece oturuyo karşımda.
  Aaa sen yemicek misin diye bi soru yöneltmemle hayır canım ben tokum cevabını almam bir oldu. Hııı  oldu o zaman diye tiz bir ses çıktı ağzımdan. Sonra kafamda lambalar yanmaya başladı.
 ' laaaaaaaaaan yoksa içine bi şey mi kattı? Oha benden kurtulma planlarımı yapıyo? Benim ölmemi isticek bi şey yaptım mı acaba' diye geçirmeye başladım aklımdan. Elimde telefonla oyalanıyormuş gibi yaparken beni öldürmek isteme sebeplerini sıraya koymaya başladım.


1- Hoşlandığı çocuğun bana teklif etmiş olduğunu öğrenmesiyle ağır depresyonlara girmişti.
2- Sınavda göstercem deyip sınav esnasında hiç oralı olmamıştım.
3- Dışarda bi buluşma ayarlayıp 2 saat beklettikten sonra onun beni aramasıyla gelemicek olmamı söyleyerek bi ton küfür yemiştim.
4- Kantine giderken bana aldırtmak istediği şey için verdiği parayı yemiştim.
5- Aldığım hiç bi borç parayı geri vermedim.
6- Bana okumam için verdiği kitabını kaybettim.
7- Emanet aldığım eşofmanının üstüne yattım geri vermedim.
8- Yılbaşı çekilişinde birbirmize çıkmıştık, o bana hediye almıştı ama ben ona hediye almamıştım üstelik enayi muamelesi yapmıştım kıza. 
9- Bize her gelişinde kıza evi temizlettirirdim. 
10- Onlara her gittiğimde buzdolabına kadar yer 1 ay sefalet çektirirdim.

 Sonra birden bu kadarı yeterde artar, beni öldürmesinde kimi öldürsün bu kız ben olsam bende kendimi öldürürdüm falan demeye başladım. Ama şimdi değil... Ölmek için daha erken..
 Hain arkadaşımın ' Lan niye yemiyosun o kadar hazırlattın telefonla uğraşmayı bırakta zıkkımlan ' demesiyle dış dünyaya çevirdim antenleri tekrardan. Oha yaa bu kadar erken ölmemi istiyodu demek.
 ' Yok kankaaa sen yemezken benim boğazımdan geçmiyo  sende yeee' diye kıvırmaya başladım. '  Yahu yemiceksen niye hazırlattın o zaman beni katil mi etcen' demez miiii. Oha itiraf etti , beni öldürceğini itiraf etti..
 ' Bi kaşık almazsan yemem vallahi nolur ye benimi kırcan ben senin için onca yolu tepip gelmişim sen benim için  bi kaşık yemek almayımı çok görüyosun' diye duygusala vurdum işi. 'Kanka yemeği ben hazırladım zaten görende sen yaptında yemiyom sancak yesene olum' falan derken aldım kaşığı çullandım üstüne zorla yedirdim. Baktım yiyo tamam o zaman tehlike yokmuş diye derin bi nefes almamla yumuldum hemen yemeğe. Kızda bi şey anlamadı tek ettiği laf üniversite sana yaramamış oldu. Sonra koyu muhabbetımıze kaldığımız yerden devam ettik. Nasıl bi manyağım bende bilmiyorum..)

15 Eylül 2014 Pazartesi

Silebilmeli insan

    Canını yakan şeyleri bi çırpıda silebilmeli insan. Tüm iç sıkıcı sorunların uzağında kalabilmeli ki rahat nefes alabilsin, hıçkırıklar dolanmasın boğazına.. En azından denenmeli öyle değil mi? denemekte başarmanın yarısı derler ama neden denemesi söylendiği kadar kolay değil. Neden ne elimiz ne de kalbimiz gitmiyor geçmişi silmeye..

 

  Sanki  bir el acımasızca boğazını sıkarda, yutkunmayı bile haram kılar ya , işte ben o duygunun amına koyım. İçinde bastırmaya çalıştığın duyguların ansızın çarpışmasıyla yüreğinde,  yüzünde ve  hatta bakışlarında bile hasarlara sebep olan etkilerin, yıkıntıların çevrendekiler tarafından anlaşılmaması için yüzüne kondurmaya çalıştığın sahte bir tebessüm yumağına dönüşüvermenin o acı verici yönüyle karşılaştın mı hiç bilmem ama boğuk  gözbebekleriyle hala ben ayaktayım ve güçlüyüm imajını vermek hayatım için yazılmış olan  sahnenin en ölümcül kısmı gibi..


 Yaşadıklarından çok  kendinle giriştiğin mücadele yorar bedenini, yıpratır kalbini. Bir dur demek tüm bu bunları göğüslemekten çok daha kolaydır oysa ki ama bizler acı çekmenin sevgiliden gelen hallerine boyun bükmüş ve tüm bunları hayatımınızın bir parçası haline getirmişken böyle bir şeyin kolaylığından dahi bahsedilemiyor malesef. İnsanlar neden canını en çok yakandan vazgeçemez? Neden kendi kendisinin  kuyusunu kazmak için öylesine gönüllüdür? O dünyayı yaksalar şeyinde olmayacak insanların bile ağzına sıçabilcek derecede karakteri eksikler var şu hayatta. Bazı mahlukatlar  dünyaya sırf birilerine eziyet olmak için gelmiş sanki. Birilerinin hayatının .mına koymadan gitmek akıllarının ucundan bile geçmez. Bu gidiş öyle normal insanların gidişleri gibi bi defalığına olanlardan değil, giderler hayatını mahvetmeye çalışarak ve sonra tekrar gelirler kaldıkları yerden devam ederler soykırımlarına. Sanırım kurbanlarını taksit taksit öldürmek daha çok zevk veriyor böylelerine.  

 

  Hayatlara yer verilmedikleri halde sızan ve tek derdi kişilerin hayatını bir çöplüğe dönüştürmek olan bu solucanların ortadan kaldırılmasına ilk olarak kendinle, onu barındırdığın yüreğinle bir anlaşma yaparak başlayabilirsin ki bu onu tüm iyilikleriyle ve güzellikleriyle silmek pahasına da olsa yapabilmelisin.. Yapabilmeliyim..    







13 Eylül 2014 Cumartesi

Fuck the system

 Bu dünyada ki en zor meslek  öğrencilik.. Sınavlar şu bu derken beynini resmen ele geçiriyo.. Ders çalışmıyorken bile aklın fikrin notlarda girceğin daha doğrusu sana gircek sınavlarda. Hem ders çalışamıyosun hem  de hiç bi şey yapamıyosun hayatını bildiğin boka çeviriyo.
  Çok mutsuzum ben ya ne olcak böyle şu genc yaşımda dert sahibi oldum resmen. Hiç bi şeyden zevk alamıyorum bildiğin bitkisel hayattayım. Geçicek ya inanıyorum ben bi gün diyesim varda diyemiyorum işte dilimin ucuna gelmesiyle gitmesi bi oluyo. Sınavlar neden var hele hele kpss. Onca sene yırtın ders çalışıyorum ben diye hayattan elini ayağını çek çekil bi köşeye elinde koca koca kitaplarla can çekiş boynun tutulsun falan sonra kpss den hiç bi şey yapama mal gibi kal. Vallahi çok korkuyorum ideallerim var benım ya. Hele bizimkiler bi taraflarıyla gülerler bana bi baltaya sap olamazsam. Hele bi de liseyi okul 2. si olarak bitirdiysen benim gibi  tamamdır yani millet sana  bi böcekmişsin  gibi bakar. Zaten seni yerle bi etmeye yer arıyorlar işsiz güçsüz hırdavatlar. 
 Geçende mahalleden birinin akrabası gelmiş işte tanışıyoruz çocukla kadın çocuğa diyo üniversite okuyo o okul ikincisiydi geleceği çok parlak onun ilerde kimseyi tanımaz. İçimden bi küfürler ediyorum varya. Lan nerden biliyorsun geleceğimin parlak olduğunu medyum musun sen okul notlarım iyi diye dahilik mi beklıyosun benden. Belki zevkine okuyorum belki  diplomalı ev hanımı olcam. Zaten korkuyorum ilerde bu sistem yüzüne mal gibi kalcam diye bi de böyle şeylerle karşılaşıp dahada korkuyorum bildiğin ezcekler. Allahım sen bana yardım et :(:( 
 Sınavlarada hayvan gibi çalışırdım lisedeyken eve gelir gelmez hop kitaplar sabaha kadar elimde defter kıtap bütün odaları turlardım kendı kendıme konuşur beyin felci geçirirdim bildiğin. Evdekiler sağlık durumumdan hep endişelenirlerdi tuhaf hareketler yapıyorum diye falan. Asıl amacım annem bana iş söylemesin diyeydi çünkü beni görür görmez yapılcak ne kadar iş  varsa sayardı. Bende genelde kitapların arkasına sığınırdım.
  '' Kızım kalk bulaşığı yıka'' içerden bi ses. '' Anneeeeeeeeeeeğ ders çalışıyorum sınavım var bulaşma 2 dk yaaaa '' genelde sınav öncesi evde yankılanan sesler . 
 Okula gidince de direk sorarlardı çalıştın mı sınava diye yok ya eve gittim başım acayip ağrıyodu uyudum akşama kadar sonra kalk yemek ye tv ye bak nete gir falan derken kitabın yüzüne bile bakamadım sabah gelirken baktıklarım var işte aklımda derdim. Bide bunun sınav sonrası var ' Sınav nasıldı'. Çok berbattı ya salladım hep:(   (benim klasik cevap)   Sonra yüksek notları aldıkça yemiyorlardı tabi. Şimdi düşünüyorum da çok dalavereci bi kızmışım ya. Geçmiş zamanlı konuşuyorum ama hala böyleyim değişen bi şey yok.
 Bi de annemin meşhur bi sözü vardır habire ders arkasına saklanıyosun, eğer iyi niyetimi suistimal ediyorsan hayrını göremezsin çalıştığın derslerin diye. Nitekim de göremedim hayrını   tuttu kadının bedduaları. Tamam kaytarıyordum ama derste çalışıyordum bende insanım arada ders dışı şeyler yapmak benimde hakkımdı neden beddualar yerini buldu ki.
  Boktan bi okulda bana göre güzel başkalarına göre okunası olmayan  bi bölümü okuyorum şimdi. Nerde manyak nerde psikopat nerde gerizekalı varsa hepsi bizim okulda. Yakışıklı desen oda yok her biri tipten müebbet yemiş sanki. Oysaki küçükken böyle mi düşlüyodum.. Üniversitede biriyle tanışıp filmlerdeki gibi aşk yaşıcaktık sonrada kır düğünüyle evlenip düşmanları çatır çatır çatlatcaktık. Gel gör ki şimdi okuldan peşimde alacaklılar varmış gibi ışık hızıyla kaçıyorum ders biter bitmez. Tüm hayallerim yerlerde sürünüyo.